Yeryüzü Halleri

Haber

HAREKETLİ TORTU KATMANLARI

Hüseyin Özinal’ın bir önceki kişisel sergisi için yazdığım metinde ‘’Son resimlerinde, kömürleşmişlik hissi veren tortusal yüzeyler üzerinde –lekeler halinde beliren- yeşerme alanlarına rastlıyoruz.Resmin yüzeyine zaman zaman cephesel, zaman zamansa bir yamaçtan dökülme görüntüsü veren ‘ görüntü halleri’ni yerleştirmesi bir başka alana kayma arayışında olduğu hissini uyandırır’’ diye bir saptamada bulunarak, o dönemdeki resimlerinin daha değişik bir plastik sürece evrileceklerinin öngörüsünde bulunmuştum.Şu bahsettiğim ‘görüntü halleri’ aslında fenomolojik bir yaklaşıma gönderme yapmak için en uygun bir tanım olabilirdi diye düşünmüştüm; öyle de oldu. Çünkü Hüseyin Özinal’ın izini sürdüğü şey, yeryüzü kabuğunun lav tabakalarına yakın olduğu yerlerde oluşan magmatik hareketlenmelerle plastiksel analojiler kurarak kendi resmine bir karakter edinmekti.

Bu sergide izleyeceğimiz geniş yüzeyli resimlerde, hareketli tortıu katmanlarından oluşan ve tektonik bir devinimi izleyiciye aktarma çabasında olan bir plastik görgüyle karşılaşacağız.Yüksek ısı , genleşme, yayılma ve soğuyarak tortulaşma süreçlerinin yaşandığı magma hareketlenmelerinin tüm renk skalalarının deneylendiği bir resim olması yanında , tortu katmanlarının yüzeydeki dinamik yayılımlarından da anlaşılacağı üzre, Hüseyin Özinal’ın resmi, doğayı temsil eden değil, onu içselleştiren bir resim olarak bedene geliyor.’bedene gelmek’ aslında en doğru sözcük; çünkü bu resimlerde yüzeyde temsil edilenin değil, yüzeyde oluşanın diline ulaşmak durumundayız.Yüzeyde oluşan ise (her ne kadar jeolojik öykünmeler plastiksel veri olarak resme kazandırılmış olsa da), saf bir bilinçaltı patlamasının plastiksel bir malzemeyle şekle gelmesiyle ilgili süreci yansıtır.

Hüseyin Özinal’ın yapıtlarının görüntüye yansıyan son halleriyle algılamak yanlış ve eksik olur.Yüzeydeki katmanların hangi akışkanlık ya da yoğrulma pratiğinden geçtikleri, renklerin soyut birer imge olarak nasıl kullanıldığı, ne tür bir fiziksel ve pisikodinamik yoğunlukla emek harcandığı, kısacası yapıtın tüm oluşum süreci göz önünde bulundurulmalıdır.Tüm bu süreçler aslında doğanın kendi dinamiklerini de içinde barındırır.Sanat , doğayı ve kişinin(sanatı yapanın) öz doğasını algılamanın bir ‘’duyu-ayar’’ kalkışmasıysa eğer-ki bunun böyle olduğuna inanırım-sanatın ayni zamanda bir ‘’bunalım bilimi’’olarak da algılanması kaçınılmazdır.Argan’ın Modern Sanat Tarihi kitabını okurken soyut akımların analizinde başvurduğu bu ‘bunalım bilimi’’ başlığı tuhafıma gitmişti; öğrenciydim ve yirmili yaşlardaydım…Sanatın’’yansıtmacı’’ve ‘’yaratıcı’’olduğu üzerinden yapabiliyordum tüm okumalarımı…Ta ki sanat yapıtının bir entelektüel ürün olduğunu kavrayana kadar.Evet, yapıt çözümsemek yapıtın bilgisini özümsemekle üstesinden gelinecek bir iştir ve hiçbir zaman her şey söylenebilir değildir.Hüseyin Özinal’ın yaptlarının ne gösterdiğiyle değil nasıl yaşandığıyla algılamaya çalışmak gerek.

Ümit İnatçı